Çay ve ÇAYKUR Üzerinden Siyaset

Rize’de her seçim döneminde iktidar dışındaki milletvekili adaylarının ve muhalefetin sıkça kullandığı 2 başlıktır “Çay ve Çaykur”…

Söz konusu olan Rize’de binlerce üreticiyi ilgilendiren bir alan olunca ve hele de yıllardır muhalefet tarafından sakız gibi dillendirilen “Özelleştirme” faktörü varken, üretici olan seçmenden oy kopartabilmenin en cazip yolu haline geliyor, bu iki başlık üzerinden siyaset yapmak.

Yıllarca çaya hak ettiği değerin verilmeyişi eleştirildi. Şu an iktidarda olan Rize’nin Hemşehrisi Recep Tayyip Erdoğan bile 2002 seçimleri öncesinde Rize meydanında yaptığı konuşmasında çaya verilen miktarı çay ve simit hesabı üzerinden ele alarak, “Benim kardeşlerime bir bardak çayla simidi çok görüyorlar” demişti. O günden sonraki iktidar sürecinde de çay geçen 10 yıllık süreçte yine hak ettiği değere, ya da çay simit hesabına ulaşamadı.

Demek ki olay bir ülkenin sorumluluğunu taşımaya gelince, meydanlarda konuşulduğu gibi davranılamıyor. Hesabı kitabı iyi yapmak gerekiyor. İşin içine ekonomik dengeler de girince, ayarlamalar herkesi memnun edici boyuta taşınamıyor.

Evet çayımız şu anda da hak ettiği değerde değil. Peki biz yüksek değer hak edecek kalitede çay hasat ediyor muyuz?

Ben de bir çay üreticisiyim ve son 20 yılı çok iyi hatırlayabiliyorum. Daha da eskisini ise büyüklerimden defalarca dinlemişimdir. Bugün çay alım yerleri önünde saatlerce bekleyip çay seçme olayı var mı? 15-20 yıl öncesine kadar vardı. Çay satabilmek için bohçayı açar ha bire çay seçerdik, otunu, kökünü ayıklardık. Ama yıllardır vatandaşın böyle bir derdi yok, bahçeden hasat et, alım yerinin önüne getir ve doğru kantara… Otuna, köküne dikkat etmeyi bıraktık. Haliyle bu faktörler yıllardan bu yana çayımızın da kalitesiz çıkmasına sebep oldu.

Rize Ticaret Borsası Başkanı Mehmet Erdoğan ile geçtiğimiz günlerde yaptığım röportajda da belirtti, kaliteli çaya, kaliteli para uygulamasına geçilmesi gerektiğini. Bana göre de mantıklı bir yaklaşım. Eskiden olduğu gibi çayımızı ottan, kökten arındırarak, kartlaşmasını beklemeden taze bir şekilde toplayıp satsak haliyle daha da kaliteli çay üretilecek, bu çay daha iyi paralarla piyasada satılacak ve böylece vatandaş da parasını daha yüksek fiyattan alabilecek. Ama bu uygulamaya bir türlü geçilemedi.

Çay kanununun olması gerektiğini herkes dillendiriyor, ancak bu yönde yapılan çalışmalara muhalefet ve “kanun” diye tutturanlar yanaşmadığı gibi, ortaya çıkan taslağı sadece yerden yere vurmayı biliyorlar. Ve henüz proje üretenini de, tamam ortada bir taslak var ama şurasının değiştirip böyle yapılması daha makuldür diyenini görmedik. İşte bu noktada da zaten devreye “Çaykur özelleştirilecek” söylemleri giriyor.

2002 yılında imzalanmış bir protokole göre Çaykur özelleştirilme kapsamına alınmış. İşte o günden sonra Rize’deki muhalefetin sıkça dillendirdiği konu oldu bu. Her defasında Başbakan’ın “böyle bir şey yok” demesine rağmen, bu konu bir türlü kapanmadı. Bu seçim döneminde de adayların elindeki en büyük koz, “Çaykur’u özelleştirmeyeceğiz” söylemi.

Son olarak Başbakan Erdoğan, Rize mitinginde hükümetleri döneminde Çaykur’un kesinlikle özelleştirilmeyeceğinin ve gündemlerinde böyle bir şeyin olmadığının sözünü vererek, “Bana mı inanacaksınız, onlara mı inanacaksınız?” şeklindeki son sözünü söyledi.

Şimdi adaylardan bir tanesi çıkıp, gerekirse kendisini meclis kürsüsüne bağlayacağını, çayın ve Çaykur’un savunucusu olacağını ifade ediyor. Bugüne kadar ne çay ile, ne de Çaykur ile ilgili tek kelime etmemişken, çay parası açıklandığında, vatandaş kontenjan sıkıntısı çektiğinde, kotadan muzdarip olduğunda yıllarca Rize’de siyaset yapmış biri olarak çıkıp onların derdine tercüman olmamışken, bugün oy için vatandaşın karşısına bu söylemlerle çıkmak samimi durmuyor.

Daha önceki seçimde belediye işçisinin hakkını savunacağını, belediyenin her adımını takip edeceğini söz veren adayımız, belediyeden çıkartılan yüzlerce işçi için tek kelime etmezken, belediye ile ilgili son 2 yıldır ortaya çıkan sorunları da göz ardı edip, 20 bin oy aldığı kamuoyuna hitapta bulunmamıştır. Onların haklarını savunmamış, sıkıntılarına tercüman olmamıştır. Ama şimdi Çayın ve Çaykur’un savunucusu olacağını iddia ederek yeniden, oylarını savunmadığı bu halkın karşısına çıkıyor.

Varsa yoksa çay ve Çaykur… Evet bu iki unsur bu bölgenin olmazsa olmazıdır ama bu unsurları kişisel menfaat için kullanmaya çalışmak yanlışın en büyüğüdür ve vatandaş bunu hissettiği anda zaten gerekli cevabı da verir. Çayı ve Çaykur’u hepimiz konuşalım, eleştirelim ancak ortaya somut çözüm önerileri de sunalım, Sadece seçim dönemlerinde vaat olarak kalmasın, seçim sonrasında da üreticinin yanında olalım, sorunlarını dilendirelim. İşte o zaman halkın gerçek vekilleri olunabilir.

Hem Çaykur özelleştirilse ne olur? Eğer iyi bir çay kanunumuz olsa, çayımız iyi bir değerden alınsa, vatandaş sıkıntı çekmeden çayını satıp parasını alsa kim ses çıkartır Çaykur’un özelleştirilmesine? Bana göre en büyük sesi çalışan çıkartır, bu kez aldığı paranın tam karşılığını verebilmek için canla başla çalışacağını bildiği için, yan gelip yatma devirlerinin biteceği için, sırtını devlet güvencesine dayayamayacağı, nasıl olsa işten atamazlar düşüncesini artık taşıyamayacağı için…

Evet, çayı ve Çaykur’u hepimiz konuşalım, ama kişisel menfaatimiz için konuşmayalım. Oy almak için konuşmayalım. Üreticinin sorunlarını, piyasanın sorunlarını, çayın kalite sorunlarını iyi değerlendirip onlar üzerinden konuşarak ve yanında çözüm önerilerini de sunarak konuşalım.

Çayın savunucusu sadece mecliste kendimizi kürsüye bağlamakla olamayız. Hele meydanlarda, düzenlenen toplantılarda çayla yeni tanışmış gibi “Demek çayın ve Çaykur’un sorunu varmış, şunun bende savunucusu olayım” demekle hiç olmuyor, projeler sunarak, çözüm önerileri üreterek ve geçmişten bugüne, geleceğe çay için bir şeyler yapmaya çalışarak olabiliriz.

24 Mayıs 2011

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir