Entel köylü bile değiliz !

Yönetmen Yüksel Aksu’nun Muğla’da çektiği “Entelköy Efeköye karşı” filmini izleyeli çok oldu ve ne zamandır bu yazıyı yazmak istiyordum aslında.

Filmde, yönetmen anlatılmak istenenin her ne kadar “Ne olursan ol gel, herkesi olduğu gibi kabul et” olduğunu söylese de aslında içinde çevreci unsurlar daha fazla dikkat çekiyor. Özellikle elektrik santrali yapımına karşı verilen çaba da yer alıyorken…

Filmi kısaca özetleyecek olursam; Efeköy’e İstanbul’dan gelip yerleşerek burada tamamen bir organik hayatı benimseyen entellerin hikayesi var filmde. Aslında şehirleşmeye çalışan köylülerle, köylüleşmek isteyen entellerin çatışması, birbirini anlamaya çalışması da diyebiliriz.

Köylü, köylülüğünü unutmuş, yapması gerektiği şeyleri artık hazır bulmak isterken, şehirdeki yaşamdan bıkıp artık her şeyin doğalını üreterek tüketmek isteyen entel takımı, kendilerine Efeköy’de kurdukları yeni yaşam yerlerinde “Nasıl köylü olunur?”un dersini de veriyorlar.

Hani filmdeki “çevreci” mesajları bir yana bırakırsak beni en çok etkileyen ve üzerinde düşünmemi sağlayan kısım da burası oldu. Evet nasıl köylü olunur?

Bir çoğumuz köy insanıdır. Köylerde yetişmiştir. Bağda bahçede, ahırda büyümüştür. Kendi sebzemizi, meyvemizi üretmişizdir. İnek besleyip kendi sütümüzü içmiş, kendi yaptığımız yağı, peyniri, minciyi (çökelek) yemişizdir.

Ama sonra şehirlere indikçe, o köylü yaşamından gittikçe uzaklaşmaya başladık. Köyde dönüm dönüm arazilerimiz varsa da, artık fasulye, mısır, lahana ekmekten bile aciz duruma gelmişiz. Çünkü pazarda hazırı var niye uğraşalım ki…

Malum şehirde inek beslemek de yasak. Köye de anca yazdan yaza çıkıyoruz. Kim artık inekle uğraşır. Nasıl olsa şehirde yağ da var, peynir de var, süt de var. Uğraşmaya ne gerek…

Ben köyde büyümediysem de bu şekilde büyüdüm. Kendi bahçemizde yaz boyu ekip biçtiğimiz sebzelerle, annemin yıllarca beslediği ineklerin ürünleriyle… Ama sonra biz de bıraktık. Çünkü bizler büyüdük. Annemizi çok düşünüyoruz ya, “Aman anne ne uğraşacaksın şimdi o işlerle hazırı var nasıl olsa” diyoruz.

Oysa bugün 90-100 yaşına gelen insanlara uzun yaşamasının sırrı sorulduğunda hep aynı cevapları veriyorlar. Kendi ekip biçtikleri, kendi ürettikleri besinlerle beslendikleri için yaşıyorlar, ya da ömürleri boyunca doktor yüzü görmüyorlar.

Bizlerse köylülüğü tamamen unuttuk. Köyde yaşayanı da artık ekip biçmekten, üretmekten aciz “Nasıl olsa pazarda, çarşıda satılıyor” zihniyetiyle… Yeni nesil ve bundan sonraki jenerasyon belki de daha beter olacak. Bağmış, bahçeymiş, ekip biçmek neymiş umurlarında bile olmayacak.

Ya da belki de filmde olduğu gibi, entelleşmeye çalışan biz köylüler, köylüleşmeye çalışan entellerle çatışıp, onlardan bir köylünün nasıl olması gerektiğini öğreneceğiz.

Sonumuzu öğrenmek istiyorsak “Entelköy Efeköy’e karşı” filmini bu yüzden izlemeliyiz…

10 Ocak Salı (NABIZ Gazetesi 201. Sayı)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir