Faturana iyi bak – 1

Bu yazıyı yazmaya karar verişimin altında her ne kadar 4 gündür telefon ve internet hizmetinden yararlanamıyor olmam etken olsa da, asıl yazma sebebim bu tür durumlara toplum olarak sessiz kalıp gereğini yapmamamız ve hakkımızı savunmak için gerekli girişimlerde bulunmamamız yatıyor.

Bir gazeteci için günümüzde internet artık hayat damarı gibi bir şey. Habere ve bilgiye ulaşmanın en hızlı ve en kısa yolu… Bu elbette sadece gazeteciler için değil, bir çok sektörden insan için de geçerli…

Cuma günü geç saatte eve gelip bilgisayarımı açıp günün son gelişmelerine bakıp, yazmam gereken haberleri yazayım dedim ancak bir türlü modeme sinyal gelmiyor. Bir de baktım telefon kesik… Acaba kablolarda mı sorun var diye kontrol ettim ama nafile…

Cepten müşteri hizmetlerini arayayım dedim arıza kaydı bırakmak için ki, bölgesel bir arızanın olduğunu cumartesi öğle saatlerine kadar arızanın giderilebileceğini söylediler.

Ertesi gün de şansa Telekom çalışanlarından birinden mahallemizde belediyenin yol çalışması nedeniyle kabloları sökmesinden kaynaklanan ciddi bir arızanın olduğunu, yaklaşık 400 abonenin de iletişim hizmetinden yararlanamadığını, pazartesi gününe kadar arızanın giderilebileceğini öğrendim.

Bu yazıyı yazdığım süre içinde henüz giderilmiş bir arıza yok elbette ve mutlaka giderilecektir ondan şüphem yok.

Gelelim 4 gündür internet ve telefon hizmetinden yararlanamayan abonelerin durumuna… Acaba Türk Telekom, bu mağdur abonelerine, “Sizden aylık sabit ücret alıyoruz. Ama 4 gündür (ya da 3 gündür 1 haftadır neyse) hizmetlerimizden yararlanamadınız. Bu süreyi bir sonraki faturanızdan düşerek durumu telafi edelim” der mi?

Bugüne kadar demedi ve durduk yere birileri sesini çıkartıp hakkını savunmadığı müddetçe de demeyecektir.

Faturasını geciktiren aboneye faiz işletilirken, ya da hizmeti kesilirken, buna rağmen kesme-açma ücreti de yansıtılırken bu tür arızalarda, şirketten kaynaklı hatalarda verdiği paranın karşılığında gerekli hizmeti alamayan abonelerin neden mağduriyeti telafi edilmiyor?

Benzer bir durumu 2008 yılında da yaşamıştım. Türk Telekom’da 45 gün süren bir grev yapılmıştı. Tam da o gün binaya yeni bir telefon kutusu takılması gerektiğinden yaklaşık 40 ailenin bulunduğu binamızın telefon hatları kesildi ve ertesi gün de Telekom çalışanları greve girdi.

O kutu alındı, binaya takıldı ama günlerce Telekom aranmasına rağmen gelip kimse hatları bağlamadı. Ve tam tamına 49 gün sonra binanın telefonları bağlandı. Bu süre içinde hem telefon faturası, hem de internet faturası gelmeye devam etti. Ben de hizmetini alamadığım ama sabit ücretini ödemek sorunda kaldığım grev süresinde kalan 45 günlük süreye dilekçe ile Aralık ayı sonunda itiraz ettim.

Dilekçeme aylar geçmesine rağmen bir cevap gelmedi ama avukat aracılığıyla bir icra kağıdı geldi.

Bizler bu tür konuları görmezden geldiğimiz müddetçe, katlandığımız müddetçe, kanuni haklarımızı aramadığımız müddetçe kaz gibi soyulmaya devam edeceğiz.

Peki ya elektrik?

Aynı şey elektrik faturaları için de geçerli….

Faturanızı ödemeyin hemen ihbarname ile karşı karşıya kalırsınız. Ödemediğinizde de kesme işlemini hiç geciktirmeden yapıyorlar. Artık o esnada sen duşta köpüklü müsün, hasta per perişan halde yatakta mısın, ya da diyalize mi bağlısın hiç umursamıyorlar.

E tamam kural böyle, zamanında ödesin herkes parasını diyorsunuz. Peki faturalardaki bu “K.K Bedeli” ne oluyor?

“K.K. Bedeli”ni ödemek zorunda kaldığımız insanların da elektriği kesiliyor mu? Borçları tahsil edilebiliyor mu?

Yıllardır o bölge Türkiye’nin en fazla kaçak elektriğini kullanırken, bunun önlemi bir türlü alınamadı. Üstelik hemen hemen her ilin elektik firması özelleştirilirken, o bölge özelleştirilmedi, devletin elinde.

Öyle bir bölgenin elektrik ihalesini kim satın almak ister değil mi?

Haliyle onların elektriğini kesmeye kimse cesaret edemiyor. Ama onların kullandığı ve parasını ödemediği elektriği bizler ödüyoruz. Bu da “Adalet” mi oluyor?

“K.K. Bedeli” ne mahkeme yoluyla itiraz edebileceğimizi bilmeniz lazım. Kazanılmış dava örnekleri de var. Toplum olarak bu konuya duyarlılık göstermemiz şart.

Mesela elektrik kesildiği anda çalışan bir cihazınız yanarsa bunun için bile dava açma hakkınız bulunuyor. Bilgisayar gibi artık insanların en değerli verilerini sakladıkları eşyaları bir elektrik kesintisinde yanarsa (ki örnekleri yine çok) o verilerin değerini hiçbir şey ödeyemez ama cihazın bedelini ödemek zorunda kalabilirler.

Japonya’da bırakın ödenmemiş faturalardan dolayı elektrik kesmeyi, bir arıza nedeniyle bile elektriğin kesilmek zorunda kalması durumunda elektrik şirketi tüm müşterilerine mektup gönderiyor. “Şu gün şu saatte şu nedenden dolayı elektriğinizi keseceğiz” diye. Bildirim yapılmadan kesintilerde şirkete vatandaşlar çok rahat dava açıp kazanabiliyorlar. Tabii burası Japonya değil, ama oradaki vatandaşların duyarlılığına sahip olmak elimizde.

Libya’da vatandaş elektik, su, telefon gibi hizmetlere para ödemiyorlardı ama düne kadar dost olduğumuz Kaddafi düşürüldü. Bundan sonra o vatandaşlar aynı refahı yaşayacaklarını sanıyorlar ama yanılıyorlar.

“Adalet” bu değil. Verdiğim bu iki örnekte de vatandaşı düşünen bir sistem yok. “Sadece öde” sistemi var.

Ödeyelim ödemesine elbette ama, neyi ödediğimizi, ne kadarını ödediğimizi de bilelim. Hakkımızın da peşinden gidelim. Sessiz kalmayalım, hakkımızı arayalım… Soyulacak kaz, dürtülecek kuzu olmadığımızı da gösterelim.

Not: 24 Kasım Perşembe günkü yazımda da “Vodafone’dan 945’li internet kazığı” konusuna değineceğim.

22 Kasım 2011 Salı (NABIZ Gazetesi 159. Sayı)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir