Gazeteciye Küpe Yakışır Mı? Peki Ne Yakışır, Ne Yakışmaz?

Son zamanlarda karşılaştığım meslektaşlarımdan aldığım “Ya Turgay gazeteci adama küpe yakışmaz, çıkar şunları” eleştirileri üzerine bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bakalım bu yazacaklarımdan sonra Bir gazeteciye ne yakışır, ne yakışmaz hep birlikte karar verebiliriz…Medya sektöründen beni tanıyanlar uzun saçlı olarak bilirler ama küpe taktığım dönemi bilmiyorlar tabii. Oysa 1998 yılına dayanır küpe takmaya başlamam. 2008 yılında Çay Tv’de Pazar Postası programını yapmaya başladığım dönemde “Programda takmayayım” dedim ve öyle devam etti. Sonra gazetecilik serüvenim başladı, seçim dönemi araya girdi falan, basın çevresi o şekilde benimsedi beni. Ama seçimden sonraki süreçte medya sektöründe ve siyaset dünyasında yaşadığım bazı olaylardan sonra özüme dönmeye karar verdim. Küpeleri ise boşuna takmadım, her ikisininde bundan sonraki süreçte bana çok önemli hatırlatmaları olacak. Neler mi?…. Az sonra…

Basından arkadaşların “Ya Turgay gazeteci adama küpe yakışmaz, çıkar şunları” şeklindeki eleştirileri üzerine düşünmeye başladım. Madem gazeteci olarak görülüyorum, bir gazeteciye küpe yakışmaz da ne yakışır? Gazeteciliğin dış görünüşle ilgili belli başlı kuralları mı var? Hani bürokratik ortamlara girip çıkıyoruz, basın toplantılarına katılıyoruz, valinin, belediye başkanının, siyasetçilerin yada müdürlerin karşısında gazeteci küpe takmamalı şeklinde bir kural mı var acaba diye düşünmeye başladım.

Tanıdığım bazı gazetecilerden sonra varsın bana küpe takmak yakışmasın, hatta varsın insanlar beni gazeteci olarak görmesin. Zaten öyle bir iddiamda yok. Kendimi haberci olarak görüyorum. Haberle ilgilenmeyi seviyorum. Peki kendini gazeteci olarak görenlere yaptıkları yakışıyor mu?

Kasım ayı sonunda, bir partiden belediye başkanlığına aday olan kişinin referansı ile Salih Çamoğlu adlı gazeteci ve gazete patronu ile görüşmeye Trabzon’a gittim. Bahsettiğim Belediye Başkan adayı da görüşme esnasında yanımızdaydı. Salih Çamoğlu, görüşme esnasında, Belediye Başkan adayını “Manevi ortağım, o benim herşeyim” diye yere göğe sığdıramazken, Başkan adayı ise, “Salih, Rizeli’yi Rizeli’den fazla sever, güvenebileceğin en iyi insanlardan biridir” şeklinde methiye düzüyordu.

Birbirlerini övdükten, gazeteyi yere göğe sığdıramadıktan sonra sıra ücrete geldi. Sigorta, prim ve belli bir ücret karşılığı anlaşma sağlanıp Rize’ye döndüm ve artık gazeteci olarak görevime başladım. Bağlı bulunduğum süre boyunca gönderdiğim yüzlerce haberden onlarcası ismimle yayınlandı. E tabii sevindirici birşey bu. Yaptığım haberin altında ismim geçiyor, bundan güzel ne olabilir? Ama iş, yapılan işin karşılığını almaya gelince, gazeteciliği yavaş yavaş öğrenmeye başladım.

Bir gazeteciye ya da gazete patronuna verdiği sözü tutmamak yakışır mı? Meğer beyimiz sigortamı başlatmamış, üstelik aylar geçiyor aylığımdan da ses yok. “Az daha sabret, seçim dönemidir, siyasetçilere yapış, bu dönem onlardan ne koparırsan kar”… adamın gözünü para bürümüş. İyi güzelde kardeşim, bunun aylığımla ne ilgisi var. Senle böyle mi konuştuk, sen nasıl “gazeteciyim” diye ortada dolaşıyorsun? Birde üstüne üstlük gazete sahibisin, yıllarca gazetecilik yapmışsın.

Şimdi soruyorum size, bir gazeteciye, gazete sahibine insanların sırtından, emeğinden para kazanıp, emeklerini ödememek, sigortasız eleman çalıştırmak, en önemlisi verdiği sözü tutmamak yakışıyor mu? Gazeteci dediğin böyle mi olur? Benim gibi küpe taksaydı daha iyi olurdu herhalde.

Bir gazeteciye, “Manevi ortağım, o benim herşeyim” dediği kişinin emanetine ihanet etmek yakışır mı? Ya o emanet bırakan kişiye, bütün bunlara şahit olduğu halde, o kurda emanet ettiği kişinin uğradığı haksızlığı görmezlikten gelip ses çıkartmaması yakışır mı? Üstelik “Senin hakkını kimseye yedirmeyeceğim” şeklinde söz vermesine rağmen…
Şimdi insanlar bunları kendine yakıştırıyorda, ben küpe takmışım da kimse yakıştıramamış çok mu?

Varsın kimse bana gazeteci demesin, öyle bir iddiam da yok zaten. Ben haber yapmaya devam edeceğim. Haksızlık yapan ve hakkımı emeye çalışan tüm kişi ve kurumlarla ilgili önümüzdeki günlerde haberlerim devam edecek. Zaten o küpelerin artık hayatımda 2 anlamı var:

1- Kim olursa olsun, kendinden başkasına güvenme.
2- Senin en iyi dostun, yine sensin.
Varsın bana küpeyi yakıştıramasınlar, eğer yazdıklarım o insanlara yakışıyorsa, bu yazı da kulaklarına küpe olsun.

NOT: Yazımın yayına girişinden 1 gün sonra (29 Haziran 2009), bahsi geçen gazete patronunun gazetesindeki köşesine taşıdığı “Atı alan Üsküdar’ı geçti” isimli yazısının ilk paragrafı.. Yorumsuz sunuyorum.
Ortam son derece güvensiz…
Bunun sebebi bizleriz…
Hepimiz bu güvensiz ortamdan sorumluyuz…
Ne hakkını arayan…
Ne haksızlığa karşı çıkan…
Ne de yapılan yanlışlara direnen var…
“Teslim olduk alamete, gidiyoruz kıyamete” misali.

28 Haziran 2009

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir