Gözünüz Aydın, Davayı Kaybettim

Evet “Gözünüz aydın, davayı kaybettim.”

8 Temmuz 2009 tarihinde başlayan ve 18 ay 19 gün süren ‘hakkımı alabilme’ mücadelem sona erdi. Kaybetmemde sanki farklı güçlerin olduğunu hissediyorum. Annemin dediği çıktı; “Oğlum onlar güçlü insanlar, ne avukatın var ne bişeyin, kendini savunarak bu davayı kazandırmazlar sana. Ezilen sen olur, uğraştığınla kalırsın” demişti bana. Gerçi temyiz yolu açık ve temyize de başvuru yapacağım ancak şu an itibariyle gelinen durum bu şekilde.

Davayı kaybetmiş olmam o kadar önemli değil aslında, hakkımı burada alamasam bile daha Allah katındaki duruşmamız duruyor. Orada elbette haklı-haksız ayrılacak ve asıl hakedilen cezayı Allah verecek. Ancak beni en çok üzen doğruluğuna ve dürüstlüğüne inandığım bir insanın, doğru olmayan ifadeler kullanmasıydı. Bu yüzden, bu yazımda Sevgili Kenan Bıyık’a bazı sorular yöneltmek istiyorum. Ama önce en baştan alacağım ve uzun bir yazı olacağı için şimdiden özür diliyorum.

Her şey 22 Kasım 2008 tarihinde, İstanbul’da bulunduğum bir sırada başladı.

Öğleden sonra 14:00 sıralarında telefonumda kayıtlı olmayan bir numaradan çağrı aldım. Telefondaki ses, “Merhaba Ben Kenan Bıyık, numaranızı Çay Tv’den aldım” şeklinde başladığı konuşmasında, Trabzon’daki İlkhaber isimli gazetenin bir Rize temsilcisine ihtiyacı olduğundan ve benim de kendisine önerildiğimden bahsetti. Kenan Bıyık ismini 1994 Yerel Seçimlerinden hatırlıyordum ve dayımın ismini de kendisine verdim. Anavatan Partisi’nden dayımı da tanıyordu, böyle samimi bir telefon görüşmesinden ve “Rize’ye döndüğünde mutlaka ara beni” vedalaşmasıyla telefonu kapattım. Ardından gazetenin patronu Salih Çamoğlu aradı. O da Kenan Bıyık’ın beni tavsiye ettiğini, Rize’ye döndüğümde mutlaka Trabzon’a gelmemi ve görüşmemizi istedi. Sonra dayımı arayıp, “Ya dayı Kenan Bıyık beni aradı, böyle bir işten bahsetti. Napim?” diye sordum. Dayım da Bıyık’ı arayıp konuştuktan sonra bana döndü ve “Turgay, sağlam bir iş, Kenan Bıyık işin içinde varsa gözün kapalı kabul et.” dedi ve bende bir hayli heyecanlandım açıkçası.

Rize’ye dönmemin ertesi günü 28 Kasımda önce Kenan Bıyık’ı, ardından Salih Çamoğlu’nu arayarak Trabzon’a İlkhaber Gazetesi’ne görüşmeye gittim. Salih Çamoğlu’nun ofisinde Kenan Bıyık’ın da dahil olduğu ve üçümüzden başka sadece Allah’ın şahit olduğu görüşmemizi gerçekleştirdik. (Ha bir ara patronun oğlu Yakup Çamoğlu da bize katıldı ve sonrasında birlikte onun odasına geçtik) Salih Çamoğlu ve Kenan Bıyık öncelikle birbirlerine olan sevgilerini, saygılarını dile getirip işin detayı hakkında bilgi verdiler. Ben de o odada ailevi durumumdan bahsederek, sigortasız, sabit geliri olmayan bir işte çalışamayacağımı söyledim. Patron Çamoğlu sigorta ve abonelik ile alınacak reklamların primleri dışında sabit bir maaş sözünü verdi. Yakup Çamoğlu’nun odasındayken, Yakup’un babasıyla yaptığı telefon görüşmesinden sonra bana söylediği laf ise, asgari ücret alacağım şeklindeydi.

E süper, daha ne olsun? Gazeteci olmak, sadece haber yaparak ve reklam abone yapıp para kazanmak gayet kolay geldi bana. O sıralarda Teknosa’nın Rize şubesi için yapmış olduğum iş başvurum da sonuçlanmış ve işe başlayabilmek için İstanbul’daki eğitim seminerine katılmam gerektiği haberi verilmişti. Ama artık bir işim vardı, hem kim uğraşır 8-10 saat boyunca ayakta durup ürünleri tanıtmakla, hergün tıraş olmakla… Sonuçta gazetede çalışırsam tıraş olma derdim, akşamları çalışma derdim, sürekli aynı yerde durma derdim olmayacaktı. Ve üstelik sigortam da olacaktı ve asgari de olsa maaş alacaktım. Nasıl olsa o maaşı reklam ve abone primleri ile arttırmak benim elimdeydi.

29 Kasımdan itibaren 205 haber yaparak gazeteye gönderdim. (Hepsinin kayıtı hala mail adresimde duruyor) İlki 2 Aralık 2008’de olmak üzere 20 Şubat 2009 tarihine kadar gazetede çıkan 103 haberin altında ‘Turgay Ayhan’ imzası vardı. Bu arada seçim süreci de iyice başlamıştı. Gazetenin asıl isteği haberden ziyade adaylarla ropörtaj filan yapıp para kopartılmasıydı. Ama o kısımlara, işin de acemisi olduğumdan pek giremiyordum. “Gelin sizi haber yapalım ama karşılığında şu kadar gazete alın yada şu kadar para verin” demeyi beceremiyordum. Abone konusunda ise öncelikle tanıdıklarımla başlamıştım ve sağolsunlar beni kırmayarak gazeteye abone olmuşlardı.

Bu arada Kenan Bıyık’ın da adaylığı Mesut Yılmaz tarafından açıklanınca, ben de sonuçta bana iş bulan insana vefa borcumu ödeyebilmek amacıyla seçim ziyaretlerine giderek haber yapmaya başladım. Hatta Ankara’daki Anavatan Partisi kongresine bile gittim, Bıyık ile dönemin genel Başkanı Salih Uzun’un resmini çekeyim, kongrenin haberini yapayım diye.

Bu arada ocak ayı içinde 53habermerkezi düşüncesi kafamda belirdi. Artık haber yapan biriydim ne de olsa ve sadece gazete nüshalarında değil, haberlerimi sanal ortamda da arşivleme düşüncesiyle 24 Ocakta sitemi kurdum. Henüz daha yeniydi, reklam filan almamıştım. Ama “Madem Kenan Bıyık aday olmuş ve bende onun haberlerini yapıyorum, siteye adaylığıyla ilgili reklam bannerini koyayım” dedim. Adaylığı sonrası kendisiyle gazete için yaptığım ilk ropörtajını ve reklam bannerini göstermek amacıyla sitemi açtım. Bulunulan ortamda site beğenildi ve sonrasında yine Kenan Bıyık’ın da şahit olduğu odada “Seçim döneminde partinin bilgi işlem işlerini ve Kenan Bıyık’ın basın işlerini yürütür müsün? Tabii karşılığında bir ücret de alacaksın.” teklifi geldi. E bu da güzel, hem gazetede çalış, hem seçim dönemi partide çalış, ek gelir misali 2-3 ay cebime iyi bir para girebilirdi. Ama maalesef partinin depo diye adlandırılan yerinin temizliğinin yapılıp seçim bürosuna dönüştürülme aşamasından, seçim bittikten sonra taşınan yeni yerinde 22 nisana kadar geçen sürede partiden de söz verilen ücreti alamadım.

Gazeteden, çalıştığım süre boyunca aldığım para 2 kere 50 lira, 1 kere de 150 liradır. Ayrıca bir de o dönem 160 lira değerind eolan Hyndai marka fotoğraf makinası. Partiden aldığım para ise sıfır. Evet koca bir ‘sıfır’. 2 kez sevgili Kenan Bıyık 50 lira verdi, birini yaptığım ropörtajının gazetede yayınlandığı günki sayısının 250 adetini Rize’de dağıttığım için, diğerini de Çay Tv’de yaptığı bir program sonunda kanalın alt giriş kapısı önünde verdi. Ama yukarda Allah var, şuan Belediye Meclis üyesi olan Mustafa Mahmutoğlu, Ahmet Taviloğlu, Sefer Alan, adaylardan Cafer Baş, Yaşar Ferahlı ve Yavuz Koçan, durumuma acıyarak destek oldular.

Kenan Bey’e bu dönem içinde gazeteden para alamadığımı defalarca söyledim. Kendisi bana Salih Çamoğlu ile konuşacağını söylüyordu sadece. Artık iyice bıçak kemiğe dayandığında ve sigortamın da yapılmadığını öğrendiğimde Kenan Bey’e gazetedeki işi bırakacağımı söyledim ve ondan aldığım onay ile, Yakup Çamoğlu’na mesaj yazarak işi bıraktığımı ve artık haber göndermeyeceğimi ilettim. Yanılmıyorsam tarih 21 Şubattı.

Sonra zaten tamamen seçim sürecine yoğunlaştım. Heyecanlı ve yoğun bir dönemdi. Seçimin kaybedildiği akşam büroda hep birlikte ağladık. 2 gün sonra ise hayat yeniden devam ediyordu. Partinin o depodan taşınma işlemleriyle uğraşmaya başladık. Kenan Bey büroya gelip beni bir masaya oturttu ve “Turgay senin için ne yapabiliriz?” diye sordu, ben de kendisine, “Sizden hiçbirşey istemiyorum. Sadece gazetedeki hakkımı alabilmemi sağlayın yeter” dedim. O da bana, “Merak etme Turgay senin hakkını kimseye yedirmeyeceğim.” diyerek ayrıldı. Parti yeni yerine taşındı, oranın yerleşkesini sağlamak filan derken haberlere de gitmeye devam ediyordum elbette, ama bu kez sadece sitem için. Artık hala partiden de söz verilen ücreti alamayınca oraya gitmeye son verdim. Aylarca, gazetedeki hakkımın yanı sıra, partideki hakkımı da alabilmek için koşturdum durdum. Herkes beni bir top gibi birbirine paslıyordu.

Partiyi boşverdim, “Bari gazetedeki hakkımı alayım hiç olmazsa” dedim. Sonuçta yaptığım işi ispatlayacağım delillerim vardı elimde. Temmuz ayı başlarında Trabzon’da Kenan Bıyık’ın dershanesine gittim, birlite gazeteye giderek Salih Çamoğlu ile konuşma amacıyla. Ancak Kenan Bey benimle gelmedi ve “Sen git konuş, eğer ters birşey söylerlerse sana beni ara ben gelirim oraya” dedi. Ben de gazeteye geçtim ama ne Salih Çamoğlu, ne Yakup Çamoğlu ortadaydı. Telefonlarını aradığımda açan yoktu. 1-2 saat oyalandım ve durum değişmeyince Rize’ye dönmeye karar verdim. Minibüsten Kenan Bıyık’ı arayıp, Rize’ye dönmeye karar verdiğimi ve gazeteye dava açacağımı söyledim. O da, “Tamam Turgay, ilk şahit olarak beni yaz” dedi. (Zaten ben de öyle yaptım) Minibüsten Yakup Çamoğlu’na mesaj attım ve dava açacağımı ona da ilettim. Hemen cevap geldi. “Turgay toplantıdaydım, böyle tehdit eder gibi konuşma, gel gazeteye adam gibi konuşalım” şeklinde. Tabii artık çoktan minibüs hareket etmişti.

Velhasıl-ı kelam 8 Temmuzda da davayı açtım. Ancak avukat tutma imkanım elbette olmadı. Sadece elimdeki delilleri sundum. Şahitlerimi yazdım ve 11 Ekim 2009 tarihinde duruşmalar başladı. Ve 27 Ocak 2011 günü de son buldu. Eldeki delillerin yetersiz olduğuna inanasım gelmiyor. Gazetenin haber müdürü bile benimle anlaşıldığını söylüyor. 103 gazete güpüründe ismim var. Gazeteden duruşmaya hiçbir temsilci gelmediği gibi, gönderilen hiçbir yazışmaya da mahkemeyi kaale alıp cevap vermediler. Ama yine de kaybeden ben oldum. Oysa kanuna göre; 1 gün dahi kimse sigortasız çalıştırılamaz hükmü yok mu? Ben deli miyim bu kadar sıkıntıyı yaşamak için durduk yere birilerine iftira atıp, hakkım olmayan birşeyin peşinden koşayım?

Bu arada 8 Temmuz tarihinden sonra ne Kenan Bıyık ile bir kere dahi görüşüp konuştum, ne de diğerleriyle… Sadece bu site üzerinden haberlerimi yapmaya devam ettim ve ediyorum da…

Geldik Sevgili Kenan Bıyık’a sormak istediğim sorulara…

En çok üzüldüğüm nokta dava sürecinde işte bu oldu. Kenan Bıyık’ın vermiş olduğu ifade…

Kenan Bıyık, benimle Çay Tv’de bir programa katıldığını ve beni oradan hatırladığını, ona iş aradığımı söylediğimi ve bana yardımcı olmasını rica ettiğimi söylüyor. Maalesef bu ifadenin doğru olmadığını ben de, o da çok iyi biliyor. En önemlisi Allah biliyor.

Çay Tv’de 2008 Şubat ayı ile Eylül ayı arasında çalıştım ve bu süre zarfında 20 bölüm ‘Pazar Postası’ isimli program yaptım. Buyurun www.pazarpostasi.net isimli sitemde tüm bölümlerin videoları mevcut. Hiçbirinde Kenan Bıyık ile beni yan yana göremezsiniz. Zaten 22 Kasım 2008 tarihinden önce de Kenan Bıyık ile hiç karşılaşmamış, konuşmamış, herhangi bir hukukum olmamıştır.

Sevgili Kenan Bey, lütfen benimle hangi programa katıldığınızı söyler misiniz? Hatırlayamıyorsanız en azından o programı ispatlayabilir misiniz? Yapmış olduğum ‘Pazar Postası’ programlarımdan birine dahi konuk olmadığınızı ve bu programların hiç birinde, ağzımdan Kenan Bıyık isminin dahi çıkmadığını ben gerek programlarımın elimdeki kayıtlarından, gerekse verdiğim internet adresi üzerindeki videolardan ispatlayabilirim. Ayrıca Çay Tv’de son 5 yılın RTÜK kaydı olmak zorundadır. Ordan da çıkartabilirsiniz bu programı.. İspatlayabilir misiniz acaba?

Size iş aradığımı söyleyip yardım talebinde bulunduğumu hatırlamanız bile çok üzücü… O şekilde mi oldu gerçekten? 1999 ağustos ayından 2007 Kasım ayına kadar İstanbul’da yaşadım. Rize’ye geldiğimden bu yana geçen sürede kimseye “Bana iş bulur musun?” diye sormadım. Kimseden iş dilenmedim. Sadece Çay Tv’de Hasan Yavuz Bakır’a program projemi sundum ve o da kabul edince Pazar Postası’na başladım. Onu da ücret talep ederek değil, zaten haftada 1 gün şeklinde yaptım. Ancak haziran ayından itibaren kanalın haber sitesi editörlüğünü üstlenip sigortalı ve maaşlı olarak işe başlayışım kendi teklifleri sonucudur. 2008 Eylül ayından itibaren şu Rize’de kimse çıkıp da “Turgay benden iş istedi” diyemez. İspatlayamaz. Benim kişiliğimi bilen, beni tanıyan tanıyor zaten. Ben anca insanlara ağzımla söylemesem de, yüzümle “Ben eşeğim, siz de bana semer vurabilirsiniz” diyebiliyorum.

Bir diğer sorum da İlkhaber Gazetesi’nde çalışan Murat Aydın’a…

Beni hatırlamadığını söylüyorsun. Hadi gazetede çalıştığım süre içinde hatırlamadın beni, ama seninle diyaloğumuz gazeteden ayrılmamdan sonra da devam etmedi mi? Bana en son MSN’den yazdığında, “Turgay, menejerlik yapıyorum, elimde böyle sanatçılar var, konser organize ettiğinde aklında bulunsun” demedin mi? Şimdi o MSN kayıtları ve gazetedeki süreçte yaptığımız MSN kayıtları hala saklıdır, ben ispatlarım diyaloğumuzu da, senin beni hatırlayamamış olman kısa süreli unutkanlıkla açıklanırsa birşey diyemem tabii.

Velhasıl-ı kelam, dediğim gibi uzun bir yazı oldu. Son olarak teşekkür etmek istediğim kişiler var. Öncelikle Sevgili Kenan Bıyık, Sevgili Salih Çamoğlu ve oğlu Yakup Çamoğlu, Murat Aydın ve Anavatan Partisi döneminde tanıdığım ama o günden sonra konuşmadığım herkese teşekkür ederim. Sevgili Çamoğlu ailesine, mahkeme koridorlarının nasıl olduğunu öğrenmemi sağladıkları için ayrıca teşekkür ediyorum.

İlkhaber gazetesine başladığım günden beri beni gazeteci olarak saymayan, bugüne kadar da davamla ilgili hiçbirşey sormayan, umursamayan gazeteci abilerime, arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Benden faydalanabilmek için yanımda olan ama benim farkedemediğim herkese çok teşekkür ediyorum. Bu yazıyı okuyan sizlere de çok teşekkür ediyorum.

Unutmadan, önce “Kenan Bıyık varsa işin içinde gözün kapalı kabul et”, sonra ise “Oğlum kimleri karşına aldığına dikkat et, yoksa seni ben bile kurtaramam” diyen dayıma da teşekkür ediyorum.

Artık bu saatten sonra hiçbirşey umrumda değil. 5-6 milyarlık borç ve icra senetlerim dışında benden alabileceğiniz tek şey var; o da canım. Başka da ne verebileceğim birşey var, ne de alabileceğiniz…

Yukarda Allah var, ben Allah’tan korkarım. O yüzden yine de “Elbet bir bildiği var ki bunları yaşıyorum” diyor, herkesi Allah’a havale ediyorum.

“Eden Bula”

28 Ocak 2011

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir